Denize aşık bir çift… Tuzlu su
sevdanız nasıl başladı?
Arek Erzurumluoğlu, İstanbul Moda`da doğmuş, ilk seyrini
pusette Kınalıada’ya yapmış. Ayaklandığında da dayısı ve babası oyuncak araba
yerine süngeri vermiş eline, ailenin o yıllardaki ahşap sandalının suyunu alsın
diye... O gün bu gündür hayatında hep deniz ve tekne olmuş. 35’ine geldiğinde
kendi sürat teknesinin kaptanı olmuş. 40 yaşına bastığında yelkenli eğitimi
almaya karar vermiş. Bugün 55 yaşında ve hala denizden
öğrenecek çok şey olduğunu söyler.
Ben Melda Erzurumluoğlu, 2,5 yaşımda Kumburgaz yazlıkçısı
olarak, güneşle birlikte uyanır, gün batana kadar sudan çıkmazdım. Hasır
sepetlerimize kumanya ve oyuncakları doldurur, anne-kız seyre çıkardık. Ahşap
sandalın küreğini annem çekerdi. Kıyıda başlayan deniz sevgim, dalışla devam etti. Ayvalık’tan
Midilli’ye yaptığım ilk yelken seyri fitili ateşledi.
Beyaz yakalıydık ama aklımız hep mavideydi…
Arek ile İstanbul’da ilk buluşmamızda, beni ne
bir kahve içmeye, ne de mum ışığında romantik bir yemeğe davet etmişti.
Figaro’ya götürmüştü. Arek’in, adını Rossini’nin Sevil Berberi operasından
etkilenerek verdiği, Figaro ile tanıştığım gün, Yelkenlievim hikayesinin
başladığı gündür. Ardından gelen Aria, operadaki duygusal yükselişin
destekleyicisi olduğu gibi bizim de yükseliş dönemimizdi. Son olarak Allegro
(48 feet Beneteau Oceanis) ile klasik müziğin en neşeli notalarını ifade eden
adıyla müsemma bize geldiği günden beri, denizcilik yaşamımızın en keyifli ve
neşeli günlerini yaşıyoruz. İstanbul’da, işten güçten kaçıp, bazen sadece
teknenin havuzluğunda oturmakla teselli olduğumuz saatler, teknede geçirilen
haftalara, Allegro’nun gelişiyle de yelkenlievimde yaşama dönüştü.
Adı üstünde yelkenli evim
Ahşap sandalla başlayan hikayemiz sürat teknesiyle devam
etse de, bizim için milat yelkenli tekneye geçişle başladı. Katamaran, mutfakta
yemek pişirirken, salonda konuklarla sohbet ederken, ya da yağmur pıtır pıtır
damlarken izlemesi keyifli bir ziyafet sunuyor olsa da, yelken yaparken 30-35
derece yatıp, hatta tekneye yapışıp rüzgarı ve serpintiyi yüzümüzde hissetmek,
bizim için doğru seçim oldu şimdiye kadar. Bundan sonrası içinse mürettebata
ihtiyaç duymayacak kadar sadece birkaç feet büyümek var planlarımızda. Motoryat
ise bize uzak bir fikir gibi geliyor.
Planladığımız yaşam biçimi bizim rehberimiz oldu
Şu anki teknemiz Oceanis 48’e karar verirken, monohullcu
yelkenci bir çift olduğumuz konusunda zaten nettik. Yeni teknemizin markasını
seçerken Tezmarin grubunun kurumsal çalışma anlayışı, Beneteau markasının
kalitesi ve tabii ki satış ekibinin profesyonelliği ile beraber tekne satmaktan
ziyade aileye yeni bir üye katılması heyecanı ile bizi karşılamaları çok büyük
etkendi. Teknemizin modelini seçerken ise uzun yılların tecrübesi ve
planladığımız yaşam biçimi temel rehberimizdi. Oceanis 48’in platformu, kokpit
genişliği ve bench ilk bakışta “işte bu” dedirtti bize. Teknenin denizciliği,
sağlamlığının yanı sıra salon, kamaralar, banyo ve tuvaletin ferahlığı, tabii
ki benim için mutfağın sunduğu kullanım kolaylığı çok cazipti. Özellikle
platformu ve kokpit genişliği için şimdilik hiç düşünmesek de teknemizi satın
almak isteyen veya fotoğrafını çeken pek çok kişiyle karşılaştık bugüne kadar.
8-10 sayfadan ibaret tekne kullanma kılavuzlarından sonra adeta bir ansiklopedi
gibi tüm detayları içeren Beneteau Oceanis 48 kullanma rehberi, seyirde
herhangi bir sorun yaşadığımızda, sorunu tespit etmek ve düzeltmek için bir yol
haritası gibi bize rehberlik ediyor. Şimdiye kadar dikkat etmediğimiz ama bu
teknemizle beraber, ne kadar önemli bir destek ve hizmet olduğunu görüp tecrübe
ettiğimiz önemli bir ayrıntı oldu bizim için.